Balkonda...
Evimizin balkonundan sanki bir sanat filmi setini izlemekteyim. Radyo’da “İmparator Konçertosu”, 1800 lerin Viyana’sı Fransız işgali altındayken bestelemiş Beethoven. Tokat’ta, Reşadiye’de alt katını ineklerimizle paylaştığımız evimizin balkonunda...serinletici bir Eylül rüzgarı. Kalkınıp, “ihtiyaçları” ını karşılamayı hayal edip İstanbul’a, Ankara’ya sığınan ekonomik mülteciler terk edeli köyü hayli olmuş. Bisikletli, sarışın komşu çocuğu geçiyor kavak ağaçlarının gölgelediği yoldan. Sonra başka iki çocuk geliyor almaya babaannemin verdiği kırmızı elmaları. Gökyüzünde huzurlu bir mavilik...Ramazan’ın 6. günü...bir Müslüman mahallesi. Yeni aldıkları traktörün kornasını hiç susturmuyor üst komşunun ergenliğin doruğunda, heyecanlı çocuğu. Sonra bilmem Urfa’dan, bilmem Hatay’dan ya da daha başka yerlerden Arap “çerçiciler” beliriyor. Bozuk Türkçe aksanlarıyla “tave, tencere, helal” diye sesleniyorlar mutfaklarındaki köy kadınlarına. Kapı gıcırtıları, yaprak hışırtıları, buğday, mısır, kuşburnu sergileri, balkonlarda asılı sıralı yeşil biberler, terasta son ürününü veren saksı domateslerimiz ve babaannem, ilham kaynağım; 88lik yaşına aldırmaksızın “emek” diyor yine, “işleyen demir paslanmaz” timsali, otururken ben balkonda, o buğday seriyor karşımda. Konçerto dingin bir evresinde, ve bir horoz sesi duyuyorum, ekleniyor bir başkasınınki ona...ve ben neler düşünüyor, neler düşlüyorum bu küçük, çok küçük balkondan: Nasıl kurtarmalı dünyayı? Ya da, kurtarmaya yeltenmeli mi, yoksa baştan kabul mü etmeli mümkün olmadığını? Rusya-Gürcistan çatışması Rusya-ABD çatışmasını ve enerjisiz kutuplaşmanın olamayacağını anlayan AB bocalamasını getiriyor. İran savaşın ne zaman başlayacağını hesaplıyor ve nükleer silahlanma devam ediyor. 25 Eylül 2008, BM New York’da toplanıyor, 2015 ‘e kadar makul bir ilerleme öngörülmüş “Milenyum Kalkınma Hedefleri”nin akıbetini görüşmek üzere. MKH hikayesi esasında tam bir masal tekerlemesi: az gidilmiş, uz gidilmiş, dere tepe düz gidilmiş, bir de bakılmış ki bir arpa boyu yol alınmış. Ne gıda güvenliği sorunu çözülmüş, ne yükselen yoksulluk.....Orta Asya enerji kaynaklarıyla yeni bir scramble’ın (kapışma) nesnesi olurken, Kıbrıs’ta birleşme müzakereleri yine power politics gölgesinde ilerlemekte. Bir de Ermenistan maçı var tabii, Soykırım Anıtı da ziyaret edilmeliymiş Ermeni Diasporası’nın talepleri üzre. Tabii bunlar yakın çevrenin güvenlik sorunları, oysa 192 bayrağın tanındığı ulusal devletler dünyası mevcut status quo ile yaşamını sürdüremeyeceğinin bilincinde yeni bir yapılanmanın eşiğindeyken yükselen sivil toplum hareketleriyle, uluslarüstü birlikler ve rejimlerle; 2. Soğuk Savaş dillendirilmekte kadim adlandırmayla “Batı” medyasında. Ve konçerto bitiyor...düşünceler düşüncelere ekleniyor...Farkında olmanın ağırlığı omuzlarımda, nefes aldığım anın tadını çıkarmaya karar veriyor ve kulak veriyorum sokaktan gelen sese, ve şanslı buluyorum kendimi henüz kirlenmemiş bir gök, hala ürün veren tarlalar ve tükenmemiş bir ormanın çevrelediği bu küçük köyden aldığım için köklerimi...Kaçmak istediğimde postmodern kargaşadan, hep kapısı açık olacak beyaz pencereli, kırmızı çatılı evimizin. Süper kahraman pelerinimi çıkardığımda, ortaya çıkan sevgi, huzur, tazelik ve doğayı ve dolayısıyla doğasını arayan insan benliğim, biliyorum dönecek köyüne.Ahh...21. yüzyıl biz mi seni bedbaht ettik, sen bizi?! Yine de güzel balkonda geçirilmiş dingin bir kaç saat...
Nuran Torun
Eylül-2008
0 comments:
Yorum Gönder